• carmona prensi raymond fosca'nın hikayesini anlatan simone de beauvoir romanı.
  • fr. her canlı bir gün ölümü tadacaktır.
  • varoluş sorunsalı ve avrupa tarihinin önemli olayları üzerine hazırlanmış harikulade ve insanı depresyona sürükleyen roman.

    --- spoiler ---

    carmona prensi raymond fosca'nın idealinde carmona'nın, sonrasında ise dünyanın mükemmel düzene oturması vardır. ancak bütün prensler ve krallar bunu başaramamıştır. ya tahtından indirilmişler yada ölmüşlerdir. daha uzun bir yaşam ile tecrübeleneceğini ve ayrıca uzun süreli bir iktidar ile de dünyaya istediği şekli verebileceğini düşünür. ancak zaman ilerledikçe tek gördüğü acı ve insanların ölümüdür. her seferinde bambaşka bir kaos insanları beklemektedir. olayların dinmesi veya başlaması ona hiçbir anlam ifade etmez. devrim, ihtilal, toprak elde etmek çözüm değildir. savaşmaya değer değildir. hepsi aynı sonuçlanacaktır. biten bir kargaşanın ardından yenisi başlayacaktır. sevdikleri gelip geçicidir. hepsi toprak olup gidecektir. fosca yaşıyordur sözde ama aslında yaşamıyordur. arada sevdiği bir kaç kadın onu hayatına dahil etmiştir ancak sonunda tekrar kısır döngüye mahkum kalmıştır.

    beni en çok korkutan ve karamsarlaştıran yeri ise fosca'nın kendi sonunu düşündüğü bölüm oldu. bütün canlıların nesli tükendiğinde ve dünya dönmeye devam ettiğinde fosca yapayalnız kalacaktır. empati yaptığım anda kanım dondu diyebilirim. sonsuza dek hiç bir şey ile başbaşa. sonsuzluğa mahkum olmak. kitap bittikten sonra uzun bir süre kendime gelemedim. ölümlü olduğum için sevindim. yani şöyle bir fazladan yüz yıl iyi giderdi ama ölümsüzlük gerçekten korkunç.

    --- spoiler ---

    --- ağır spoiler ---

    "anlatacak başka bir şey yok. her gün güneş doğdu, battı. savaşlar oldu: savaştan sonra barış, barıştan sonra başka bir savaş. her gün insanlar doğuyor, diğerleri ölüyor."

    "artık uyuyamıyorum. kabus görüyorum. hiç insan olmadığını görüyorum. hepsi ölmüş. yeryüzü bembeyaz. gökte hala ay var ve ay bembeyaz bir dünyayı aydınlatıyor. ben tek başımayım,"

    -ben gideceğim.
    *nereye gideceksiniz?
    -neresi olursa.
    *ya ben?
    -evet siz? bitecek.

    çan kulesi saati vurmaya başladığında ilk çığlığını attı.

    "--- ağır spoiler ---

    mükemmel ama oldukça ağır bir roman. bitince insan bakakalıyor. oldukça karamsar olduğunu da söyleyebilirim. ölümsüz olma hayali kuranlar okumalı.

    türkçeye (bkz: tüm insanlar ölümlüdür) olarak çevirilmiştir
  • varoluş sorunsalı üzerine simone de beauvoir kitabı.
    sürükleyici, sorgulatıcı, bilgi verici, kafa karıştırıcı.

    hayat devam ediyor ve biri hep yaşıyor. yaşıyor ve aslında her şey birbirini takip ediyor.

    kitaptaki karakterden anladığım kadarıyla 200 yıldan sonra yaşamak epey sıkıyor. 200 yıl benzer hırslarla, elde etme savaşıyla devam ediyor sekmeden. sonra aynılaşıyor. çünkü yaşamdan ayrılan ölümlülerin yerine yine her şeyden habersiz, diğerlerinin bırakıldığı yerden devam eden ya da çoğunlukla onların yürüdüğü yolu es geçip daha da başa saran ölümlüler geliyor. yeni nesiller ne savaşı bitirebiliyorlar ne eşitsizliği. aynı idealler uğruna savaşan ve istisnasız onların karşıtları yepisyeni insanlar yetişiyor... hep sil baştan.

    yani ölümsüzlüğünde içini boşaltmışlar. huzuru yok.
  • ilk basımı 1946 yılında editions gallimard tarafından yapılmış simone de beauvoir eseri. keskin bir varoluşçuluk, muazzam ve sanatlı bir kurgu içeren eser ışık ergüden tarafından türkçeye de çevrilmiştir.

    (bkz: tüm insanlar ölümlüdür)
  • sorbonne'dan diploma alan ilk kadın felsefecilerden biri ve aynı zamanda varoluşçu anlayışın keskin teorisyeni jean paul sartre'ın yol, fikir, nefes arkadaşı simone de beauvoir tarafından 1946 yılında yazılmış romandır.

    ölümsüzlük gibi metafizik ve hatta irrasyonel bir tema üzerinde bireysel var olma biçimleri, duyguların keskinleşmesi ya da aşınması, hırs ve öfkenin var olmaktaki itici gücü incelenir.

    bütün bir roman, düşsel zenginliğin ve iyi edebiyatın üstünde baskınlaşan var olma çabasının dile gelmiş halidir.

    "...
    doğruydu, deniyordu; evin hanımı rolünü oynuyordu, şöhret oyunu, ayartma oyunu oynuyordu, bütün bunlar tek bir oyundu; var olma oyunu."

    not:, belki yazar da bir kadın olduğu için, baş kadın karakter regine'in işlenişindeki incelik, ayrıntılarda hassasiyet, duygu geçişleri dikkati çekecek kadar iyidir.
  • beni simone de beauvoir'ya hayran bırakan, buram buram varoluşçuluk kokan kitap.

    --- spoiler ---

    ana karakterimizin toprakları ve halkı için ölümsüzlüğü kabul etmesini, sonrasında bunun bir ödül değil lanet olduğunu anlamasını anlatır.
    --- spoiler ---

    "
    (...)"raymond, bırak carmona'ya girsinler."
    "o zaman hepimiz ölürüz," dedim.
    catherine başını eğdi. kırmızı iri parmaklarıyla iğneyi ittirdi. başımı dizlerine yaslamak, bacaklarını okşamak, ona gülümsemek istedim. ama gülümsemeyi bilmiyordum.
    "kuşatma uzun sürdü," dedi. "cenevizler yorgun düştüler; pazarlık etmeyi neden denemiyoruz?"
    göğüs boşluğuma boğuk bir darbe indi. sordum:
    "gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"
    "evet."
    "cenevizlere kapıları açmamı mı istiyorsun?"
    "evet."
    elimle yüzümü sıvazladım. hepsi böyle düşünüyordu, biliyordum. o halde ben kimin için dövüşüyordum? carmona neydi? birbirinden farksız taşlar ve ölmekten korkan adamlar. onlarda da bende de aynı dehşet. eğer carmona'yı cenevizlere teslim edersem belki bizi bağışlarlar, birkaç yıl daha yaşarız. bir yıl yaşam: yaşlı dilenci bana bir gece için yalvarıyordu. bir gece, bütün bir ömür. çocuklar, önlerinde bütün bir ömür var... birden her şeyi bırakmak istedim.
    "

    "
    (...)carmonalılar bunların önünden bakmadan geçip gidiyorlardı; ne anıtlara bakıyorlardı, ne çeşmelere. yontulmuş bu taşlar kime yarıyordu? surlardan geçtim. carmona kime yarıyordu? kayanın üzerinde yükseliyordu, savaşlar, barışlar, veba, isyanlar arasında kımıltısız duruyordu; italya'da kayalarının üzerinde bu kadar kibirli, bu kadar gereksiz yükselen yüz başka şehir daha vardı. gökyüzü ve çayırlardaki çiçekler neye yarıyordu? güzel bir sabahtı, ama toprağın üzerine eğilmiş köylüler göğe bakmıyordu. bense iki yüzyıldan beri hep aynı gökyüzünü görmekten bıkmıştım.
    "

    "
    (...)"sizinle gülebilir miyim?" dedi régine öfkeyle. "tek bildiğiniz hiçbir şey demeden bana bakmak. siz yaşamayı reddediyorsunuz. ben hayatı seviyorum, anlıyor musunuz?"
    "ne yazık!"
    "neden?"
    "çabucak bitecek."
    "yine mi?"
    "yine. daima."
    "

    "
    "aranızda bulunmaktan memnunum..." dedim.
    sesim boğazımda kurudu. onların arasında değildim ben. bu gelecek, onlar için, saf, parlak, göğün mavisi gibi erişilmez bu gelecek, benim içinse, yorgunluk ve sıkıntı içinde günbegün yaşamamı gerektirecek bir şimdiki zaman."
hesabın var mı? giriş yap